2010 Açılımların Atılıma Ve Kazanıma Dönüştüğü Yıl Olsun

 

Yetkili Konfederasyon” sıfatına sahip olduğumuz yıl olması sebebiyle Konfederasyonumuz tarihinde şimdiden özel bir yere sahip olan 2009 yılını,  “Ekonomik Kriz”, “Ergenekon Terör Örgütü Davası”, “Islak İmza”, “Kafes Planı”, “Domuz Gribi”, “Parti Kapatma Davaları”, “Demokratik Açılım” gibi tartışmaların eşiğinde geride bırakıyoruz.

 

Ekonomik krizin en çok kendilerini etkilediğini söyleyen bankalar ve büyük sermaye gruplarının kazançlarını ve kârlarını daha da arttırdığı 2009 yılında, kamu görevlileri de krizden olumsuz etkilenirken, 2010 yılı için verilen yüzde 2,5 + 2,5 oranındaki enflasyonu bile karşılamayan zam ve tedavi katılım payı uygulamasıyla şimdiden kayıp yıl olmuştur.

 

2009 toplu görüşmelerinde temel önceliğimiz olarak toplu görüşme masasına getirdiğimiz “Toplu Sözleşme ve Grev Hakkı”nın önündeki fiili engellerin kaldırılması talebi, siyasi iktidar ve Kamu İşveren Kurulu’nun sergilemekte mahir olduğu ipe un serme anlayışı nedeniyle gerçekleşmedi. 2010 yılında, toplu sözleşme imzalamak için mücadelemiz sürmektedir. Bu anlamda 2009 yılı, Konfederasyonumuzun toplu görüşme masasına son kez oturduğu yıl olacaktır.

 

Kamu görevlileri, 2010 yılına toplu sözleşme ve grev hakkından yoksun olarak girerken, ekonomik krizin faturasının çıkarıldığı kesimlerin arasında yer almıştır. Kamu görevlilerinin aylık ve ücretlerine 2010 yılında yapılacak artış oranının, ekonomik kriz bahane edilerek 2010 yılı enflasyon tahmininin altında bırakılması fatura çıkarılmanın ilk örneğiydi. Yargı kararıyla iptal edilen “tedavi katılım payı” uygulamasına katılım tutarları artırılarak devam edilmesi ise kamu görevlilerine çıkarılacak faturanın kabarıklığına işaret ediyor.

 

Konfederasyonumuzun Uzlaştırma Kurulu tarafından yerinde bulunan ve karar altına alınan %4 + %4 zam talebinin, önce hükümet, sonrasında TBMM tarafından görmezden gelinmesi karşısında, 2010 yılının kamu görevlileri açısından kayıp yıl olarak ilan etmemize hak verilecektir. 2010 yılında beklentimiz, kamu görevlilerinin talep ve beklentilerini sürekli ıskalayan siyasi iktidar ve elit bürokrasi yerine daha duyarlı ve kamu görevlilerinin sorunlarına çözüm üreten ve beklentilerine karşılık veren iktidar ve bürokrasiyle muhatap olmaktır. Memur-Sen olarak siyasi iktidarı kamu görevlilerini, krizin faturasının büyük paydaşı yapma niyetinden vazgeçmesi konusunda uyarıyor, kamu görevlilerinin haklarını 2010 yılından itibaren toplu görüşmeyle değil toplu sözleşmeyle düzenleyeceğini açıklamaya çağırıyoruz.

 

2010, gergin siyasetten ve sınırlı demokrasiden kurtuluş yılı olmalıdır. 2010 yılı,  siyasi partilerin yargı kararıyla kapatılması uygulamasının son bulduğu, hiçbir siyasi partinin şiddetle, terörle, terör örgütleriyle bağlantılı ve ilişkili olmadığı bir dönemin başlangıcı olmalıdır.

 

2010 yılı, dün vicdanı ve cüzdanı arasında sıkıştığını ikrar eden bugünlerde ise daha çok demokrasi ve daha fazla özgürlük isteyenleri görmemeyi görev bilen yargı organları ve yargı mensupları yerine, bu ülkenin tam ve koşulsuz demokrasiye, insanlarının daha fazla özgürlüğe ulaşmasına zemin hazırlayan yargı organlarına ve yargı mensuplarına kapı aralamalıdır.

 

2010 yılı, sermaye gruplarına “ne kadar ihtiyacınız varsa verelim tıkır tıkır” diyerek Hazine’nin kapılarını sonuna kadar açan, başta kamu görevlileri olmak üzere dar ve sabit gelirliler talep edince Hazine’nin kapılarına kilit üstüne kilit vurarak “Hazinenin bir sürü borcu var. Kasa tam takır.” diyerek huzurdan kaçan Hazine ve Maliye bürokrasinin insafa geldiği yıl olmalıdır.

 

2009 yılında siyaset kurumu ve siyasi aktörler, siyaseti, çözüm üretme alanı olmaktan çok klik ve gerginlik üretme alanı olarak kullanmayı yeğlediler. İnsanımız 2010 yılında, her şeye karşı olmak dışında katkı sunmak seçeneğini önceleyen muhalefet, muhalefetle paylaşmayı benimseyen siyasi iktidar profili istiyor.

 

Bu genel değerlendirmeden sonra, Memur-Sen’in 2010 yılına ilişkin beklentilerinden bir bölümünü kamuoyuyla paylaşmak istiyorum.

 

2010 açılımları atılıma dönüştürme yılı olmalıdır

2009, açılımların her zeminde yoğun olarak tartışıldığı, raporların hazırlandığı, görüşlerin yüksek sesle dile getirildiği yıl oldu. Demokratikleşme adına atılan adımlar, “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” ve “Alevi Çalıştayları” bunların en önemlilerindendi. “Demokratik hukuk devleti olmak” açısından gerçekleştirilmesi kaçınılmaz olanları belirleme ve gecikmeksizin hayata geçirme sürecinin sağlıklı ve sorunsuz bir şekilde işlemesi,  bütün açılımların TBMM merkezli olmasıyla sağlanabilir. Bu çerçeveyle şekillendirilecek açılım süreci, 2010 yılının başlangıcıyla birlikte uygulama sürecine dönüştürülerek “açılım evresi” yerini “atılım evresi”ne bırakmalıdır.

 

2010 toplu sözleşme ve grev hakkında final olmalıdır.        

2009 yılı toplu görüşmelerinde, siyasi iktidar ve bürokratlarından oluşan Kamu İşveren Kurulu kamu görevlilerinin ve sendikalarının toplu sözleşme ve grev hakkı talebini görmezden gelmiştir. Hatta, ülkemizin taraf olduğu uluslararası anlaşmaların ve kabul ettiği uluslararası belgelerin zorunlu kıldığı uluslararası standartlara uygun toplu sözleşme ve grev hakkını fiilen uygulamaya geçirmek yerine kamu görevlilerinin iş güvencesinin tartışılmasına zemin hazırlamaya çalışmıştır. Siyasi iktidarın ve bürokratlarının bu planı, kamu görevlilerinin iş güvencesini tartışma konusu yapmayacağımızı olanca sertliğiyle ifade etmek suretiyle Konfederasyonumuz Memur-Sen tarafından dönüşümü olmayacak şekilde tarihin çöp sepetine atılmıştır.

 

2010 yılı, sendikal örgütlenmenin asıl ve ayrılmaz unsurları olan toplu sözleşme ve grev haklarının kamu görevlileri ve sendikalarınca fiilen kullanılmasının miladı olmalıdır. Kamu görevlileri, 2010 yılında mali ve özlük haklarını toplu sözleşmeyle belirlemek dışındaki  hiç bir seçeneği kabul etmeyecektir.

 

Memura siyaset hakkı tanınmadıkça, demokratikleşme açılım aşamasında kalır.

Ülkemizde memurlar hariç işverenler, esnaflar, çiftçiler, emekliler ve işçiler olmak üzere toplumun her kesiminin siyaset sahnesinde aktör olma hakkı vardır. Kamu görevlilerine yönelik siyaset yasağı sona ermedikçe demokrasimiz topallıktan kurtulamayacaktır. Kamu görevlilerine siyaset hakkı tanınmadıkça, demokratikleşme süreci açılım aşamasında kalacaktır. Memur-Sen olarak,  2010 yılının, kamu görevlilerinin projeleriyle, önerileriyle ve birikimleriyle siyasi partileri ve siyaset kurumunun çözüm üretme özelliğini zenginleştirecekleri gerçeğine dayanarak siyaset hakkına sahip olduğu yıl olmasını istiyor ve bekliyoruz.

 

 

 

CHP’nin iptal ettirdiği toplu görüşme pirimi mağduriyeti giderilmelidir.

Kamu görevlilerinin sendikal örgütlenmeden kaynaklanan güçleriyle sendika üyesi kamu görevlilerine mahsus ilk kazanım toplu görüşme primidir. Ancak, özgürlükçü olmak yerine statükonun temsilcisi ve resmi ideolojinin tetikçisi olmayı yeğleyen CHP’nin toplu görüşme primine yönelik iptal davasında verdiği kararla Anayasa Mahkemesi, sendika üyesi kamu görevlilerine toplu görüşme primi ödenmesine imkan veren düzenlemeyi iptal etmiştir. Kamu görevlilerinin sendikal kazanımlarına tahammülsüzlüğü anlaşılan CHP’nin iptal davası başvuru yapmak suretiyle düştüğü hataya siyasi iktidar da düşmemelidir. Anayasa Mahkemesi kararının Resmi Gazete’de yayımından bu yana iki ayı aşkın bir süre geçmiş olmasına karşın toplu görüşme priminin iptalinin oluşturduğu mağduriyet giderilmemiştir. Bu durum, siyasi iktidarın iptal kararını fırsat bilerek toplu görüşme primi yükünden kurtulmak istediği kanaati uyandırmaya başlamıştır. Siyasi iktidar, toplu görüşme sürecinde pazarlıklar sonucu elde edilen toplu görüşme priminin iptalinin oluşturduğu mağduriyetin giderilmesine yönelik olarak Konfederasyonumuz Memur-Sen tarafından kendisine sunulan seçenekleri dikkate alarak ivedilikle yasal düzenleme yapmalıdır.

 

Kamu görevlilerinin sırtından katılım payı kamburu kaldırılmalıdır.

Hükümet, ekonomik krizin oluşturduğu tahribatı kamu çalışanlarına fatura etmemelidir. Yargı kararıyla iptal edilmesine rağmen tedavi katılım payı uygulamasının katılım miktarları arttırılmak suretiyle devam ettirilmesi yanlıştır. Maliye ve Hazine bürokrasimiz, tedavi katılım payı uygulamasıyla “kamu görevlilerinin hastalıkları” adıyla ve akıllara zarar bir şekilde yeni bir bütçe gelir kalemi oluşturdular. Kamu görevlilerinin sağlıklarını korumak veya kazanmak adına sağlık kurumlarına her başvurusu, devlet bütçesine gelir kamu görevlisinin bütçesine ise gider olarak yansıyacak. Kamu görevlilerinin hastalanmalarını bütçe açığını kapatma aracı haline getiren ikinci bir sosyal devlet örneği bulmak mümkün değildir.  Memur- Sen olarak, kamu görevlilerinin sağlıklarını riske eden ve giderleri artıran tedavi katılım payı uygulamasının iptali için Danıştay nezdinde dava açtık. Siyasi iktidar, yargı sürecinin tamamlanmasını beklemeksizin haksız ve yersiz tedavi katılım payı uygulamasını 2010 yılı başlangıcından itibaren kaldırmalıdır.

 

Ek ödemede 2009 yılı kayıplarını da telafi edecek şekilde artış yapılmalıdır.

Siyasi iktidar, kamu görevlileri arasındaki ücret dengesizliğini gidermek amacıyla ve “Eşit işe eşit ücret” anlayışıyla hayata geçirdiği ek ödeme uygulamasında taahhütlerini yerine getirmelidir. 2008 yılı Mutabakat Metninde ek ödeme oranlarının 2012 yılının ilk yarısının sonuna kadar kademeli olarak artırılması hükmüne yer verilmişti. Ancak, ek ödeme oranlarında ekonomik krizi ve bütçe açığını gerekçe göstererek 2010 yılında artış yapmayı düşünmemiştir. Siyasi iktidar sendika ve konfederasyonların görüşlerini de dikkate alarak, 2008 Mutabakat Metni gereğince, 2012 yılının ilk altı ayının sonuna kadar ek ödeme oranlarında hangi tarihlerde ve ne miktarda artış yapılacağına yönelik bir takvim açıklamadır. Bu takvim kapsamında mevcut ek ödeme oranları, 2009 yılı kayıplarını da telafi edecek şekilde 2010 yılı Ocak ayından geçerli olmak üzere en az 30 + 30 TL arttırılmalıdır.

 

2010, yüzde 5’in yüzde 5.3’ten büyük olduğunu kabul ettirme yılı olmamalıdır.

Hükümet ve Kamu İşveren Kurulu’nun 2009 toplu görüşmelerinde kamu görevlilerinin aylık ve ücretlerine 2010 yılında yapılacak artışlarla ilgili olarak üküm200 %2,5+%2,5 teklifi sunmuş ve sendika ve konfederasyonların bu teklifi kabul etmemesi üzerine toplu görüşmede anlaşmaya varılamamıştı. Uzlaştırma Kurulu ise, Konfederasyonumuzun başvurusu üzerine 2010 yılında kamu görevlilerinin maaşlarında %4+%4 oranında artış yapılması önerisini hükümete sunmuştu. Hükümet tarafından dikkate alınmayan Uzlaştırma Kurulu’nun bu önerisi 2010 yılı Bütçe kanunu görüşmeleri sırasında TBMM tarafından da dikkate alınmadı. Sonuç olarak kamu görevlilerinin maaşlarında 2010 yılında %2,5+%2,5 oranında artış yapılması Bütçe Kanunu ile birlikte hüküm altına alınmıştır. Oysa, bizzat hükümet tarafından hazırlanan Orta Vadeli Mali Program’da, 2010 yıl sonu enflasyon tahmini ve beklentisi % 5.3 olarak belirlenmiştir. Merkez Bankası,  açıklamalarının bir çoğunda 2010 yıl sonu enflasyonunun %5,3’ün üzerinde olacağını ifade ve deklare etmiştir. Bu kapsamda, siyasi iktidar kamu görevlilerinin maaşlarına kendi enflasyon tahminin dahi altında bir artış öngörmektedir. Bir anlamda, kamu görevlilerini enflasyona ezdirmeyiz taahhüdünü ihlal etmektedir. Siyasi iktidar, kamu görevlilerini yüzde 5’in yüzde 5,3’ten büyük olduğuna inandırmaya çalışmaktan vazgeçmeli ve yanlıştan dönmelidir. Siyasi iktidar, beklentimiz ve talebimiz doğrultusunda Uzlaştırma Kurulu’nun %4+%4 önerisini taban kabul ederek mutfaktaki enflasyona göre memur maaş zammını yeniden belirlemelidir.

 

Küçülmenin faturası büyümeden pay verilmeyen kamu görevlilerine çıkarılamaz.      

Siyasi iktidar ve bürokrasisi, ekonomik krizin tetiklediği ekonomideki küçülmenin  faturasını kamu çalışanlarına ve diğer sabit gelirlilere çıkarmaktadır. Ekonomideki küçülmenin faturası, ülke ekonomimizin üst üste 7 yıl ortalama 6,9 oranında büyüdüğü dönemde ve %3.5 büyüme öngörülen 2010 yılında kendisine büyümeden pay verilmeyen kamu görevlilerine çıkarılmak istenmesi izan ve insaf sınırlarını aşar. Bankalar ve büyük sermaye gruplarının, ekonomik krizin etkisinin yoğun olduğu 2009 yılı kar oranlarını %30-35 civarında olduğu dikkate alındığında büyümeden kimin pay aldığı ve küçülmeden kimin etkilenmeyeceği oldukça açıktır. Kamu görevlileri, ekonomik küçülmenin bedelini ödememek yanında büyümeden pay alma kararlılığındadır.

 

4/B ve 4/C’liler kadroya geçirilsin

Konfederasyonumuz, kamu görevlisi istihdamında asıl ve temel olanın kadrolu memur yani 4/A statüsü olduğunu istikrarlı bir şekilde ifade etmiştir. Bu kapsamda, halen 4/B ve 4/C statüsünde istihdam edilen bütün kamu görevlilerinin 4/A statüsüne geçirilmesi talep ve beklentimizi yineliyoruz. Siyasi iktidar, 2010 yılını farklı türde istihdam uygulamasına son verme yılı olarak değerlendirmelidir.

 

            2010 Yılı “Asgari Ücret”i Çalışanları “Azami Sıkıntı”dan Kurtaracak Seviyeye Çıkarılmalı

Asgari ücretin 2010 yılının ilk altı ayı için 577 TL olarak belirlenmesi, evlerine ekmek götürme telaşındaki asgari ücretli çalışanlarımızı hayal kırıklığına uğratmıştır. Memur-Sen’in 2009 Kasım araştırmasına göre açlık sınırı 873 TL, yoksulluk sınırı ise 2.343 TL’dir. Belirlenen asgari ücret, açlığı gidermeye yetmeyecek. Bu asgari ücretin anlamı, asgari ücretliler 2010 yılında azami derecede sıkıntı çekecek olmalarıdır. Siyasi iktidar, insan onuruna yaraşır bir yaşam için yapılması zorunlu olan giderleri de dikkate alarak açlık sınırının üstünde olacak şekilde asgari ücreti yeniden belirlemelidir.  

 

En büyük riskin işsizlik olduğu gerçeğiyle 2010 istihdam yılı ilan edilmelidir.

Ekonomik krizin en olumsuz etkileri hiç şüphesiz ki, istihdam alanında olmuştur. Kriz öncesi ve sonrası veriler incelendiğinde, istihdamda bir daralma ve işsizlik oranlarında da beklentinin üzerinde bir artış yaşanıyor. Son açıklanan rakamlara göre işsizlik %13,4 seviyesinde ki, bizim gibi genç nüfus yoğun ülkeler açısından bu oran risk oluşturuyor. Başta terör olmak üzere, aile içi şiddet, adi ve mali suçlar olmak üzere temel sorunların büyük bölümüne kaynaklık eden işsizlik sorunu ortadan kalkmadıkça, sosyo-ekonomik açıdan istenilen seviyeye ulaşmamız mümkün değildir. İşsizlik sorununu aşamayan Türkiye’nin, sivilleşmesi, demokratikleşmesi, bölge ve dünya ölçeğinde lider ülke konumuna gelebilmesi hayal olacaktır. Bu bakımdan, 2010 yılı istihdam yılı ilan edilmelidir. Bütçe Kanunu’yla kamu kurum ve kuruluşlarına getirilen istihdam sınırlamaları kaldırılmalı, bütçe ve mali disiplin gibi gerekçeler üretilerek ihtiyaç duyulan kadrolara atama yapılmasının önüne geçilmemelidir.  

 

Memur-Sen olarak, yaşanılan bütün sorunlara rağmen 2010 yılına ve geleceğe umutla bakıyoruz. İnancımız ve isteğimiz, 2010 yılının ülkemiz açısından devlet kurumları arasında uyumun sağlandığı, çifte standartlı ve siyasallaşmış yargıdan kurtulduğu, milli egemenliğin tam anlamıyla hayat bulduğu, demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla hayata geçirildiği, sivil ve demokratik sosyal hukuk devletinin bütün unsurlarıyla milletine hizmet ettiği, terörün sona erdiği ve kardeşliğin hakim olduğu bir yıl olmasıdır. Bu isteklerin gerçekleşmesi için yapılması gereken sivil ve demokratik bir Anayasa yapmaktır.

 

Bu duygularla yeni yılın, ülkemiz ve insanlık için barış, sevgi, huzur ve hoşgörü getirmesini diliyoruz.

 

  • PAYLAŞ :